Ana Sayfa Kalemimden Animeler Kitaplar Mangalar Filmler Diziler Mimler

26 Mart 2019 Salı

Karmaşa.


Jefferson Airplane bir şarkısında şöyle söyler:

'Nereye gideceğimi bilmiyorum, kim olacağımı bilmiyorum.'

Ben de tam o noktadayım. Bir ara buraya temelli dönmek istedim ancak hayat bazen planladıklarımızı yaptıramıyor, umulmadık hadiseler çıkıyor, zamansız gelen anlara gömülüyor insan. İstemeyerek bile olsa uzaklaşıyor yavaşça. İşin kötüsü sadece bir yere varamamak, aynı adımları yeniden izleyeceğini bilmek ve bir döngünün içinde kafeslenmek. Bir kaç ay evvel buraya bir yazı bırakmıştım, şimdi geçen senenin ardında kalmış. Yorumlara yanıt verme fırsatım olmamıştı ancak şimdi dönüp baktığımda kalbimi güneşten bir parçaymışçasına ısıttı her biri. Teşekkür ederim. Sadece teşekkür ederim bir şekilde mesafelere rağmen kelimelerim birilerine ulaştığı için.

Buraya asla kaleme almadım, nitekim buraya ne yazarsam yazayım günün birinde sayfaları açtığımda benim yüzümü gülümseten olayları bulmak istediğimden kaçındım, fakat benzeri problemler birbirini kovalayınca hayatımda beni mutlu eden şeylerde azaldı, aynı zamanda yazacaklarım da. Yine seyrettiğim yapımlar oldu, güldüğüm şeyler oldu ancak hayat bir vitrinin ardından seyrederken donuktu. Bundan, ben de buraya yazmaktan sakındım.

Bundan birkaç ay önceydi, kitap alışverişi yaparken yeniden burası aklıma geldi ardından D&R'ın sitesini açıp Deep Tone'un Frambuazlı Hayat'ın kitabıyla birkaç tane daha kitap aldım, çünkü o zamanlar sadece yapabildiklerim bunlardan ibaretti. Annemin tekrar eden depresyonundan dolayı gittiğim resim kursunu bırakmak zorunda kalmıştım, çevremdeki arkadaşlarımla ise görüşmem hatırı sayılı derece de azalmıştı. Uzak bir yere gitmek istiyordum ama aynı sorunlarla kardeşim ve babamda ilgilenirken bunları yapabilmem imkansız olduğu kadar bazı imkanlarımda el vermiyordu. Demiştim ya, bazen zamansız gelen anlara gömüşüyor insan diye, annemin de rahatsızlığı benim döngümün bir parçası olmuştu.Ailem o kadar kendi dünyasına gömülmüştü ki etrafını göremiyor, çevresindekileri ise kendi dünyasına katmaya çalışıyordu; elbette onları anlıyordum bir noktada. Bu yüzden benim de sosyal hayatımdan gelen bazı olaylardan feragat etmem gerekmişti, bu yolda beni başkalarının ördüğü kozaya sürükledi. Ruhunuzu tekerrürün adımları arasında yaşamak yıpratırıcıdır, benim hayatımsa tam olarak buydu. Bir birinin ardına kovalanan zamanda bir farklılık göremem ve yapmak istediklerimi yapamayışım içime daha fazla gömülmeme neden oluyordu, ama bir notkadaysa olmak istemediğim konumun o nokta olmadığını da biliyordum. Aksine yaşadığım dünyadan daha da uzaklaşacak başıboşluğum içinde tükenecektim.

fotoğrafta ki mandalinaya aldırış etmeyin, kış ayında yazmak istemiştim
bu yazıyı fakat bir türlü imkanım olamadı

Tam bu noktada Deep Tone'a teşekkür ederim, bana değerli bir dünya sundu.
Yazmış olduğu Frambuazlı Hayat'ı okuduğumda kitabın ilk açtığım kısı Kalp Çürüğüydü.

'Çürüyen bir kalbini bir arı kovanına soktu. En çürük kalpten bile bal yapılabilinir çünkü.' - Deeptone.

Bunu okuduğumda kitabı elimden bırakamadım, bir şekilde Deep'in sözü bana umut vermişti. Yeni bir şeyler bulabilirim, küçükte olsa farklı renklerle döşeyebilirim kozamı diyerek düşündüm. Şunu söylemeliyim ki Deep; eğer bu yazıyı okuyorsan seni dünyaları kucaklayan evren gibi bildim, her birini ziyaret etmişsin, her bir tonu nakşetmişsin sayfalara. Sanki; 'bakın böyle de şeyler var, bunu da yapabilirsiniz' diye bir noktada insanın farkında olamadıklarını ya da unuttuklarını göstermişsin. Kitabın içinde ki müzik kısmında ki her grubu araştırıp dinlemeye çalıştım, yeni şeyler keşfetmek beni mutlu da etti. Hâlâ tüm müzikleri dinleyebildiğimi söyleyemem, çok fazla keşfedilecek ezgi, işitecek söz var ama güzel olan yanı da bu bence, keşfin hiç bitmeyecek olması.

Doğrusu hâlâ aynı noktadayım, fakat bazı şeyler daha farklı. Büyük adımlardansa küçük adımlar atıyorum şu anlık, sanırım herkesin bazen yapabileceklerinin belli bir sınırı oluyor ancak bir noktada kalmaktansa ufak adımlarla ilerleyebilmek önemli. Yeni kitaplar sipariş ettim. İçlerinden birinde de Günesürgün vardı. Geldiğinde bununla ilgili bir yazı daha yazmak istiyorum ve sipariş ettiğim diğer ktiaplarla ilgili de. Galiba yavaş yavaş yeniden buralarda olacağım, söz veremiyorum ama deneyeceğim, aktif kullanamasam bile diğer arkadaşların yazdıklarını okumak bana keyif verdiğinde hayatıma buna yer edindirebilmeyi istiyorum.


Bu arada; çok alakasız olacak belki fakat sanırım G+ hesapları kapanıyormuş nisan gibi. Gelen maillerden öğrendim ben de, bunu okuyan olur mu emin değilim fakat varsa birileri G+'dan giriş yapmadan bloggerı nasıl kullanacağımı ve hesabımı devam ettireceğim hakkında yardımcı olabilirse memnun olurum. Elbette yeni blog açıp oradan da devam edebilirim ama hayır, bunu istemiyorum. Buraya yazdıklarım iyisiyle kötüsüyle benim için değerli. Devam edebilmeyi hedefliyorum. Umarım canınızı sıkmamışımdır. Aa, bu arada Riv'den herkese kocaman MERHABALAR.


Neşeyle kalın.


13 Ağustos 2018 Pazartesi

Tadaima

Nereden başlamam gerektiğini tam olarak kestiremediğim zamanlardan birinde gibiyim. Devam etmem gerektiğini biliyorum, ama nereden yola çıkmam gerektiği konusunda en ufak bir fikrim yok. İki haftadır bu düşünceyle boğuşuyorum ve eskiden takip ettiğim bloglara göz gezdiriyorum. Açıkçası özledim! Her şeyi. Herkesi. Buraya yazmayı. Ve birkaç şeyi daha. Sadece adım atma cesaretimi kaybettim ve kafam tereddütlerle dolu, kelimeleri bir araya getirmekte zorlanıyorum biraz, hayali bir durakta çoktan kaçırdığım trenin ardından koşmaya çalışıyor gibi hissediyorum. Koşmalıyım, aksi takdir de elimden başka bir şey gelmeyecek, asla yakalayamayacağım, bunu biliyorum. Her konuda...
Sanırım biraz konuyu saptırdım. 
Kısaca buradayım. Biraz çekinerek, ufak tefek adımlar atmaya çalışarak, koca bir buçuk seneyi ardımda bırakıp, yazın son demlerini o treni son anda kavramaya başararak. En azından öyle sanıyorum. Geride yazdıklarıma bakınca, vay canına diyorum ya da yaptıklarıma bakınca. Silmeyeceğim. Onları okumak beni inanın mutlu ediyor, ve buraya yazdığınız düşünceleriniz benim için çok fazla değerli. Arada bir onları okuyarak sahiden kırılan cesaretimi toparlıyorum. Peki bunu neden dedim? Bence bu da geçtiğimiz aylarda bırakılması gereken konulardan biri. Hiç yazılmamış sayfalar arasında solup gitmesi gereken diziler gözümde, öyle de olması daha iyi diye düşünüyorum. Sadece tam olarak nereden başlamam gerektiğini bilebilmeyi isterdim. 

Bloğumun temasını yenilemeyi istiyorum ilk olarak. Ama bunu başarır mıyım o konuda da kararsızım, çünkü menüye girdiğimde ekranla bakışıyorum, o kadar uzak kaldığımı görüyorum ki bu sayfa harici her şey yabancı ve uzak. Kafamdan bir ses çığlık atıyor. Tanrım Riv, ne yapacağız, ne yapacağız? Sakin ol deyip duruyorum. Galiba ikizler burcu olmak bunu gerektiriyor, kafanızda ki o ses sizinle beraber daima, hayali bir arkadaşınız var ve daha da kötüsü o size tavsiye veremiyor!

Yine de bunu yazdığıma mutluyum. Ve bunu yazdıysam -cesurca- elimden geleni yapacağımı düşünüyorum, sadece buraya gevezeliğimi taşımak konusunda değil, genel olarak. 

İzlediğim bir dizi de sonlar zordur diyordu; elinde klavyesi olan her çatlak bir başlangıç yazabilir ama size diyorum, sonlar zordur demişti sevgili Chuck. Benim için her ikisi de zor, bu yüzden bu iki tüy topuyla görüşürüz demek istiyorum! Gezdiğim yerlerde beni en çok mutlu eden manzara oldu. Görüşmek üzere~ Bir görünüp bir kaybolan; Riv.


28 Şubat 2017 Salı

Kaçamak Yazılar: Challenge Sonucu

Aslında bu yazıyı yarın yazmam gerekiyordu, fakat yarın burada olamayacağım için, dahası şuanda da telefondan yazmaya cebelleştiğim için ne yazık ki aklımdakileri tam anlamıyla buraya dökemeyip sadece Ocağın 7'sinde başlattığım challengeı koymayım dedim, işin aslı tek yarım değil önümdeki hafta sonu boyu buraya bir yazı ilave edebileceğimi sanmıyorum, nedeni; Riv hanım konser turnesi düzenler gibi il il gezsen Anadoluyu hesabı dolanıyor. Ehem, abartmayayım, yalnızca topu topu iki şehir gezeceğim, dönüşte Çanakkale'ye uğrayacağım o kadar ve telefondan da ne yazık ki yazı yazma konusunda hayli beceriksiz olduğumdan güçlük çekiyorum. Bu arada Çanakkale'li olan varsa şuraya uğra Riv, bu yemeği güzel derseniz hoş olur. Duyanda yemek programı çeken lezzet avcılarından sanacak beni, her neyse! Konu sapıyor, konu! 
Hatırlayanınız olduysa hayli uzun bir liste hazırlayıp bir anime challenge'ı başlatmıştım ve Challenge sonucuna göre de bir arkadaşıma arzu ettiği bir mangayı alacağımı söylemiştim, maksat kışı sevimli, sevimli animlerler birlikte geçirmek. Ayy, bak keşke bu listede ki maddelere, ortak bir yapım izle de yazsaydım, hani blog ortamı olarak anlaşıp izlerdik, neyse yaza doğru manga versiyonunu yapacağım, o ara eklerim. Açıkçası haklarında uzun, uzun yazardım normalde, bölümlerden sevdiğim alıntılarla lâkin tüm hafta boyu telefona kaldığımdan ne yazık ki bunu yapamıyorum. Bu sebeple, kısa kısa bahsederken, içlerinden sevdiğim beşliye daha doğrusu değinme kararı aldım. 

22 Şubat 2017 Çarşamba

Mim: Aklımda Deli Soru(n)lar


Oh, hayır! Vaktini seven kaçsın, River mim yapmaya çalışmış! Buraya daha sık yazmalıyım, az yazdıkça patlıyorum, kafamın içindeki düşünceler mime karışıyor, yazının masumluğu kaçıyor! Kendimi elma ile prensesleri kandırmaya çalışan cadılar gibi hissediyorum, 'bakın burada şirin bir mim var' dermişçesine, millet sayfayı açtığında 'bu da ne' tepkisini az buz işitiyorum. Yahut hayal gücüm bana ses efektleri ile işittirmeye çalışıyor. Bu yazı dün gece surlarında yayınlanacaktı, sonra ise uyuklamamla birlikte yarım kaldı. Ve yarım şeyleri sevmediğim içinse, devamını getirmek yerine şimdi en baştan başlıyorum. Geçenlerde ARMY'im Aysel'im mimlemişken, dün de Saliha'm, aynı mimle gelince yürü Riv mimi daha fazla bekletme, şarap değil bu değerlenecek dura dura dedim. Başlıktaki ufak harf eklemesinden az buz anlaşılacağı üzere yine bir mimi daha ufaktan katletmeye doğru yelken açmaya başladım, bunun son zamanlarda dürüstlük kavramımla kendimi kandırıp çoğu konulardan dolayı uzaklaşmamın etkisi vardı, hâl böyle olunca, daha iki kelimeyi tam anlamıyla bir araya getiremez olmuş, buraya yazmaktan sakındığım gibi, takip ettiğim bloglara dahi bakamamıştım. Keza o anki ruh haliyle yanıt vereceğim an karşımdakine ters bir söz diyeceğim düşüncesi beni ürperttiğinden o günler buraya yazmak isteyip aklımın hep 'ya' diyerek beni frenletmiş, sonuç olaraksa zihnimdekileri başka bir yere kıyıya köşeye yazmıştım. Doğrusu bundan birazcık yoruldum, nitekim bu sayfayı yeri geldiğinde sevdiklerimi paylaşmak, yeri geldiğindeyse aklımdakileri dökmek için açmıştım, bu sebeple yazının sonunda zamanında buraya eklemeye çekindiklerimi koyacağım. Mesela şu an bir Kore dizisine başladım, White Christmas adında sekiz bölümlük bir şey ondan ve son zamanlarda okuduğum kitaplardan bahsetmek istiyorum, hem boşuna challenge'a katılıp kendimi denemek istemedim. Fakat bunu daha sonraları yapacağım. Mesela bir hafta sonu? Hafta sonları güzeldir çünkü.

13 Şubat 2017 Pazartesi

Mim: Gökten düşen üç elma

kumdan kalelerle inşa edilmiş dünler
hiç mişçesine çökerken geceyle
kurur düşler bal-güşâ eyleyen zamanla
eski bir nağme misali mâzinin lafızları çalarken aklını
bir ses peyda olur feramuş olmuş hatırdan;
"ne yapabilirim?"

Yukarıda ki dizileri es geçebilir miyiz? Şu an acayip bir ruh halindeyim ki, onlarda onun eseri, belki de değil. Açıkçası zerre emin olamıyorum ve öyle ki yazıyı yazarken dahi klavyeye birkaç defa birden tıkladığımdan ard arda sıra, sıra dizilmiş harf hatalarını silmekten galiba uzun zaman sonra gönderebileceğim. (tabii siz onları göremeyeceksiniz. ne kötü. belki de iyi!) Geleyim benim sevincime, heyecanıma! Aa bundan evvel, tekrardan kitaplarının arasında ki dünyadan kurtulmuş Riv'den merhabalar.

Bugün BTS'nin Spring Day'in klibi yayınlandı, açıkçası klibi seyrederken tek duygulanan ben olamam öyle değil mi? Lütfen birisi tek sen değilsin Riv desin, duygularımı uçlarda yaşayan biri olduğumdan mı ne olsa gerek -artık ben buna yoruyorum, çünkü salak saçma hadiselere kahkaha atabiliyorken (insanların kıkırdayıp geçtiği) hüzünlendiklerine peçete yetiştiremez oluyorum- demem o ki; klip inanılmaz harikaydı. Hatta şöyle klibi iliştireyim de; eğer ki gevezeliğimden sıkılırsanız size tatlı bir alternatif olsun; tak, tak, tık.
Not today'in güzelliğine dinlemekten doyamadığıma mı yazayım (açıkçası onun içinde Şubat'ın 20'sine delicesine bir geri sayım içerisindeyim şu an) yoksa, gece vakti diğer yandan televizyonda çıkıp beni gülümseten Yüzükler Efendisi nostaljisine mi kararsızım. Zihnim Batman'de yazı tura atan Harvey Dent gibi seçim yapmakla meşgul. Im, BTS için ayrı bir başlık açsam iyi olacaktı, nitekim konu mimdi başlıktan da anlayacağınız üzere. Bloğa girer girmez fark ettiğim mimlerden bir taneside Tawannanna'nın başlatıp Esra'nın mimlediği gökten düşen elmalardı. Yapmak istediğim mimlerden bir tanesi olduğundan bu yönden görünce haylice mutlu oldum. Diğer bir yandan ise çene çaldıkça tuhaf bir şekilde konudan saptığımı fark ediyorum ki; yazının başı malum.

10 Ocak 2017 Salı

Kış & Anime: Little Witch Academia


Üstte yer alan kare benim aşağı yukarı bulunduğum ruh haliyle arkadaşla aramızda geçen konuşmamın küçük bir örneği. Bu arada şu yazıyı 9 Ocak akşamı yazdığımı farz edelim, çünkü o gün çok güzeldi. Şimdide güzel ve eğlenceli ama Ocağın 9'unda bıraktığı izlenim kesinlikle daha derindi. Bu nedenle, bir nevi Steins Gate serisinde ki gibi geçmişten genel bir d-mail (geçmişten gelen mesaj) olarak burada yerini alsın. Hem kış boyunca pek keyifle seyredeceğimi düşündüğüm sevimli bir seriden de söz etmek istiyorum. Dedim ya, sevimli.

7 Ocak 2017 Cumartesi

Anime: Challege Listesi


Yaz serileri bol aksiyonuyla içimi ısıtıp, kanımı kaynatırken, kış serileri de bir o kadar kanımı dondurdu. Tabii bu olumlu yönden, yanlış anlaşılmasın, sadece ciddi anlamda sevdim. Bu sene, yıllar sonra devam edecek birkaç yapımın şimdiden başlaması beni haylice memnun etti. Bunlardan bir tanesi 6 sene evvel mangadan bağımsız final yapıp bana "bu da neydi şimdi" dedirten Ao no Exorcist oldu. Eski serilerin yavaş, yavaş bizde buradayız demeleri hoşuma gidiyor, geçtiğimiz yıl D.Gray Man bunu yapmıştı. Yapmasa bile aklımdaydı seri açıkçası. Ao no Exorict ise yeni sezonun başlangıcı, devam niteliğindeydi. 2011 senesi yaptıkları finali bir kenara atmaları hoşuma gitti, adamlar resmen bu bir rüyaydı yahu kafası yaşatmışlar, demem o ki son bölümler yok sayılmıştı ve böylesi daha güzeldi de. Mangayı takip eden birileri varsa ne demek istediğimi anlar, hatta mangayı takip etmiyorsanız bile farz edin ki, sevdiğiniz bir kitap film yahut diziye uyarlanıyor ve sonu ise yönetmenin gazabına uğruyor. Aşağı yukarı olay bunu gibiydi. Bir diğeriyse 2017'nin yeni çocukları olarak adlandırdığım light novel uyarlaması olan; Youjo Senki'ydi. Kitabını henüz okumadım, fakat seri bu şekilde giderse büyük ihtimal okuyacağım, askeri bir seriye büyüyü katmaları hoşuma gitti, dahası bunu sahneleri çocuksu bir yönden ele almamaları güzeldi. Bir an Joker Game'i seyrediyormuş gibi hissetti. Zıt karakterleri seviyorum, Youjo Senki ise bilindik bıcırık moe yapılı huysuz Loli karakterlerin aksine Tanya gibi karanlık ve hırslı hatta biraz da psikopat yapılı birini getirince bölüm boyu sırıttım. Umarım heyecanlı başlayıp sonra ağır çekime dönerek son bölümde baldoslama olayları sığdırılan serilerden birisi olarak çıkmaz. 
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
Tasarım : Merve Canbaz